Bu Blogda Ara

6 Şubat 2018 Salı

TARİH: Zinkeisen, Osmanlı Tarihi Notları - 3


Daha önce bahsettiğimiz gibi Melikşah'a haraç ödeyen ama daha sonra silahlarla bağımsızlığını kazanmaya çalışan, ancak Melikşah'a yenilen ve cüretkarlığın hayatıyla ödeyen en büyük oğlu Mansur da babasıyla aynı kaderi paylaştı. Ancak Emir Kutalmış'ın daha küçük oğlu Süleyman, Başvezir Nizamülmülk'ün araya girmesiyle ordu komutanı ve adı geçen sultanın vasalı olarak Anadolu'ya gönderildi ve burada daha 1081 yılında zaferle, o tarihten itibaren bu yeni Türk Devleti'nin başkenti kabul edilen İznik'e kadar ilerledi. Doğu Roma İmparatoru 1.Aleksios Komnenos onu bir süre sonra tekrar Bitinya'dan çıkartmayı başarış ve Süleyman Şah'ı Anadolu'nun doğudaki kısmıyla sınırlandıracak bir barışa zorlamıştı ama Aleksios ordusunu batıya göndermek zorunda kaldığı için , bu barış çok kısa sürdü. Süleyman Şah, İznik'i tekrar ele geçirdi ve aynı zamanda 1085 yılında Antakya'yı aldı ama bu olay onu komşu Halep ve Şam Emirleri ile savaşlara sürükledi ve bir yıl kimilerine göre savaşarak, kimilerine göre intihar ederek hayatını kaybetti.

1.Aleksios Komnenos
1.Aleksios Komnenos

Ölümü, bağımsızlıklarını isteyen küçük emirlerin ayaklanması için iyi bir fırsattı. Aralarından en güçlüsü olan Ebu'l Kasım İznik'i ele geçirdi. Marmara Denizi'ne ulaştı, hatta Konstantiniyye'ye bile saldırmayı düşündüğü söyleniyordu ki, Bizas İmparatoru 1.Aleksios, lara ordusu Anadolu'ya akın edip, İzmit'i ve İznik'i tekrar geri alırken, Ebu'l Kasım'ıın denize açılmaya hazır gemilerini ateşe veren bir filo gönderdi.  Ebu'l Kasım bunun üzerine İznik valiliğini geri alkabilmek için, değerli hediyelerle birlikte Sultan Melikşah'ın huzuruna çıktı ama Sultan Melikşah arabuluculuk yapmak yerine Ebu'l Kasım'a geri dönüş yolunda saldırı emrini verdi ve tereddüt etmeden boğdurttu.

Sultan Melikşah (1055-1092)

Bundan kısa bir süre sonra Sultan Melikşah ta hayata veda edince, Süleyman Şah'ın babalarının ölümünden sonra İsfahan'da yarı esaret yaşamı sürmüş olan oğulları Davud ve Kılıç Arslan 1092 yılında Anadolu'ya geri geldiler ve yerini Türkiye Selçuklu Devleti'nin başkenti olarak Konya'ya bırakan İznik'i bir kez daha ele geçirdiler. Bu ismi taşıyanlardan ilki olan Kılıç Arslan zamanında Selçukluların Bizans imparatorluğu'na karşı konumları gittikçe daha büyük bir tehlike haline geliyordu. Zira 1097 yılında Haçlıların eline geçen İznik'i kaybettikten sonra Haçlılara karşı bizzat başarılı bir şekilde savaşırken, Kapadokya'da hüküm süren Danişmentlilerin elinden Malatya'yı ve Karaman'ı alırken, Musul'u ele geçirirken ve İran Selçuklu Devleti sultanlarına bağımlılığının son izlerini de İran Selçuklu sultanlarının yerine hutbelerde kendi adını okutarak silerken; Kılıç Arslan'ın hakimiyetinden sıyrılmaya çalışan pekçok bey çeşitli küçük gemilerde Akdeniz'in ve Ege Denizi'nin sularında dolaşmaya, Klazomenai'yi ve Foça'yı, Sakız Adası'nı ve Midilli (Lesbos/Metelino) Adası'nı, İzmir'i, Efes'i (Selçuk, Ayasuluğ) ve Rodos'u ele geçirdiler ve bir kez daha Konstantiniyye'yi tehdit etmeye başladılar. Ne var ki Bizans İmparatorunun donanması ve ordusu o dönemlerde Türklerin bu plansız fetihlerine ve akınlarına henüz direnecek durumdaydı. Sakız Adası,İzmir, Ayasuluğ, Rodos, Sard, Alaşehir (Philadelphia), Denizli (Laodeciea) ve birçok şehir kısa bir süre sonra İznik Rum İmparatoru Ioannes Dukas tarafından tekrar geri alındı, Türklere ait gemilerin çoğu yok edildi veya dağıtıldı ve binlerce esir alınıp, Siklatlar'a dağıtıldı.


Kılıç Arslan

Kılıç Arslan'ın gittikçe büyüyen gücü sadece bu taraftan büyük bir dirençle karşılaşmakla kalmayıp, doğuda da birkaç bey, Kılıç Arslan'ın  hükümdarlığına silahlarla dur demek üzere ittifak kurdular. Kılıç Arslan, onlara karşı savaşmakta hiç tereddüt etmedi. Ancak Habur Nehri kıyılarında yapılan muharebede en önemli anda adamları tarafından yalnız bırakıldı, yenildi ve kaçarken adı geçen nehrin sularında ölüme gitti. (1107)

Bu kaza Türkiye Selçuklu Devleti'ni büyük bir tehlike altına soktu. Kılıç Arslan'ın iki oğlundan büyüğü olan Melikşah, babasının yerine geçti ama devletin üyük bir bölümünü, daha Sultan I.Kılıç Arslan zamanında Anadolu'da çeşitli eyaletlerin bağımsız hükümdarları olarak ortaya çıkan beylere bırakmak zorunda kaldı.  Aynı zamanda batıda da Doğu Roma İmparatoru Aleksios Komnenos'un birlikleri hiç beklenmedik bir şekilde ilerliyordu. Anadolu, Konya surlarının önlerine kadar tekrar Doğu Roma'nın eline geçti ve Melikşah 1116 yılında ölümünden kısa bir süre önce İmparator Aleksios tarafından kendisine teklif edilen barışı kabul etmek zorunda kaldı. Ne var ki ne bu fetihler, ne de bunları güvence altına alması beklenen barış uzun sürmedi. Zira Melikşah, kardeşi II.Mesud'un yönetme hırsına yenik düşmüş ve Doğu Roma tahtı [II.] Ioannes Komnenos'a geçmişti ki, Selçuklularla Doğu Roma birlikleri arasında düşmanlıklar tekrar baş gösterdi ve bir o tarafın bir bu tarafın zaferleriyle aralıksız devam etti. Sadece zaman zaman yapılan belirsiz bir barış Türklerin akınlarını birkaç aylığına durduruyordu. Türkiye Selçuklu Devleti'nin bu şartlar altında içte sağlamlığa erişmesi mümkün görünmediği gibi, dışarıdan düşmanlarının saldırılarına da başarıyla direnmesi söz konusu değildi. Yine de Sultan Mesud, saltanatının son dönemlerinde hem Anadolu'da, hem de Suriye'de  Haçlılara karşı büyük bir başarıyla savaştı ve işgal ettikleri birçok şehri geri aldı.

1156 yılında tahta geçen ama babasının vasiyetine göre devletin bir kısmını eniştesi Yağıbasan'a bırakan oğlu II.Kılıç Arslan İzzeddin, gerek Doğu Roma imparatoruna, gerekse Haçlılara karşı savaşlarına devam etti; Malatya, Sivas, Kayseri ve nihayet Kapadokya'nın tamamını ele geçirdi ve batıda Türkiye Selçuklu Devleti özellikle Komnenos'lu İmparator Mannel'in ölümünde3n sonra Bizans imparatorlarının gücü zayıfladaığı oranda topraklarını genişletirken, Sultan Selahaddin'le devleti doğudan güvence altına alan bir barış imzaladı. II. Kılıç Arslan saltanatının son dönemlerinde sadece "sultan" ünvanını kendine saklayarak, devleti on oğlu arasında bölüştürmek gibi bir hataya düştü ve böylece devleti dışa karşı zayıflatmakla kalmayıp, devleti içte oğulları arasında sürecek bir kardeş kavgasının olumsuz sonuçlarına da maruz bıraktı. Düşüncesizce alınan bu karar, baba olarak II.Kılıç Arslan'ı da etkiledi. Zira devletten kendisine verilen paydan menun olmayan oğullarından Kutbeddin, zorla Konya'ya girdi, babasını esir aldı ve kendisini veliahd ilan etmeye zorladı. Buna öfkelenen diğer kardeşler derhal silahlarına sarıldılar. Böylece Türkiye Selçuklu Devleti uzun yıllar boyunca kardeş kavgalarına sahne oldu. Acımasız kaderi tarafından takip edilen II.Kılıç Arslan, uzun bir süre çaresizce oradan oraya dolaştı ve nihayet oğullarından Keyhüsrev kendisini tekrar kabul etti ve kısa bir süre sonra, 1193 yılında hayatından bezmiş bir şekilde ebedi huzura kavuşacağı Konya'ya geri getirdi.


II. Kılıç Arslan (1155 - 1193)

Kardeş kavgası babalarının ölümünden sonra da devam etti. Zira II.Kılıç Arslan'ın oğullarından hiçbiri babalarının devletinden kendilerine düşen paydan memnun değillerdi. Geniş topraklara yayılmış Türkiye Selçıklu Devleti, kardeşler aarasında şöyle bölüştürülmüştü: Giyaseddin Keyhüsrev başkent Konya'da Likaonya (Lycaonien) ve Pamfilya topraklarında; Rükneddin Süleyman Tokat'ta; Kutbeddin Malatya, Kayseri ve Şebinkarahisar'da (Colonia); Muhiddin Ankara'da; Mugiseddin Elbistan'da; Nasreddin Berkyaruk Niksar'da ve Sencer Şah Amasya'da hüküm sürüyordu.

Aralarında en talihli olan Rükneddin gibi görünüyordu. Kutbeddin'in ölümünden sonra Sivas'ı ve Kayseri'yi aldı. Keyhüsrev'i Konya'dan sürdü ve böylece Mugiseddin'in Elbistan'ı devrettiği Keyhüsrev burada da tutunamayıp, Halep'te Ermenistan'da ve Trabzon'da boşuna yardım aradıktanb sonra, oğulları Alaeddin Keykubad ve İzzeddin Keykavus'la birlikte Bizans imparatorunun sarayında 11 yıl geçireceği Konstantiniyye'ye kaçarken, Rükneddin babasından kalan toprakların bir bölümünü ele geçirdi. Diğer kardeşlerine ve yeğenlerine karşı bu arada mücadelesine devam eden Rükneddin, 1202 yılında ölümünde, dağılan devletin tek mirasçısı olarak geride 11 yaşındaki oğlu İzzeddin Kılıç Arslan'ı bıraktı.

KAYNAK: Zinkeisen - Büyük Osmanlı Tarihi

NOT: Yazım yanlışları tarafımdan düzelmiştir. Keyifli okumalar dilerim, yakın zamanda dördüncü seriyle karşınızda olacağım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KİTAP: Zbigniew Brzezinski - Stratejik Vizyon

Stratejik Vizyon PDF