OSMANLI DÖNEMİNDE YEREL BASIN (1828 - 1922)
Osmanlı Devleti'nde modern anlamda matbaacılık faaliyetleri 1727 yılında başlar. Kurulan İbrahim Müteferrika matbaasında ilk kitap 1729 yılında basılır. Gazetecilik faaliyetleri ise bundan yaklaşık yüz yıl sonra gerçekleşir. Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'nın direktifleri ile 1828 yılında çıkarılan Vaka-yi Mısriyye gazetesi Türkçe ve Arapça yayın yapan ilk gazetedir. İşte bu tarihten sonra gelişen basın-yayın faaliyetlerini hazırladığım grafikteki veriler ışığında dört ana dönem altında incelemek mümkündür.
- TANZİMAT DÖNEMİ (1831 - 1876)
- SULTAN II.ABDÜLHAMİD DÖNEMİ (1877-1907)
- İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ (1908-1918)
- MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ (1919-1922)
1- Tanzimat Dönemi (1832-1876)
Tanzimat yılları, basının başlangıç dönemi olması bakımından önemlidir. Sosyopolitik değişimlerin hemen her alanda yaşandığı bu dönemde, basın da çağdaşlaşmanın bir gereği olarak Osmanlı ülkesine girer.
Sultan II.Mahmut, reformcu Osmanlı padişahlarından biridir fakat çevresinde onu anlayan insanların azlığı zaman zaman yenilikçi lideri karamsarlığa düşürmüştür.
Basının kamuoyunu etkilemede oynadığı rolü gören reformcu Osmanlı lideri II.Mahmut'un gayretleri ile, 11 Kasım 1831 tarihinde bugünkü resmi gazetenin atası sayılan Takvim-i Vekayi, ilk resmi Türkçe gazete olarak yayınlanır. Sultan II Mahmut, yapılan yenilikleri topluma iletmek ve basın yoluyla kamuoyunu kontrol etmek amacıyla bu gazeteden yararlanır. Kanunların, tüzük ve nizamname- lerin yayınlandığı bu ilk gazete, devletin desteği ile sınırlı sayıda okuyucu kitlesine ulaşır. Bu yolla merkezi yönetimle taşra yönetimi arasındaki iletişim kopukluğu giderilmeye çalışılır.
Ceride-i Havadis gazetesini geçmiş dersimizde incelemiştik. 1860 yılında ilk özel Türk gazetesi sayılan Tercüman-ı Ahval İbrahim Şinasi ve Agah Efendiler tarafından çıkarılır. Öncü ve model konumdaki bu gazetelerin ardından, başta İstanbul olmak üzere, Osmanlı ülkesinin farklı bölgelerinde basın yavaş yavaş gelişmeye başlar.
Agah efendi (Bazı insanların göz hafızası kuvvetlidir o yüzden fotoğraf koymak istedim)
Osmanlı devlet kurumlarının Tanzimat döneminde yoğunlaşan basın çalışmaları, açık topluma dönüşmenin bir parçası şeklinde değerlendirilebilir. Bu çabalar içinde, devlet idari yapısında köklü değişikler gerçekleştirmeye başlar. 1864 yılı Kasım ayı başlarında, Fransızların yerel yönetim kanunlarından ilham alınarak hazırlanan yeni yönetim sistemi uygulamaya konulur.
Böylece imparatorluk idari anlamda 21'i Asya, 6'sı Avrupa 1'i Afrika ve 1'i de Akdeniz adalarında olmak üzere toplam 29 vilayete ayrılır. Her vilayete bir vali atanarak sorunların yerinde çözümlenmesine çalışılır. Kanunun getirdiği en önemli yenilikse basın alanında olur.
Buna göre, her vilayet merkezinde bir resmi basımevi kurulacak, burada evrak dışında Takvim-i Vekayi benzeri bir gazete çıkarılacaktır. Daha önceki konumuzda bahsettiğimiz üzere Tuna gazetesi, Trablusgarp gazetesi gibi gazeteler bunun tipik örneğidir.
Aynı anlayışta iki yıl içinde Trabzon ve Erzurum'da birer resmi basımevi kurulur. 1867 yılında ise Envar-ı Şarkiyye adlı gazete Erzurum'da çıkarılmaya başlanır ki bu aynı zamanda Anadolu'da yayınlanan ilk Türkçe gazetedir. Bu başlangıçla birlikte, 1864 - 1922 yılları arasında, yerel yöneticiler aracılığıyla bütün ülkede başlayan basın-yayın faaliyetleri sonucu toplam 46 basımevi kurulur.
Muammer Yaşar'ın bu kitabı Envar-ı Şarkiyye(Doğu Işıkları) adlı gazete hakkında ayrıntılı bilgiler içermektedir.
2.Sultan II.Abdülhamid Dönemi (1877-1907)
Tanzimat yıllarında başlayan ve I.Meşrutiyet'in etkisiyle gelişen basın, II.Abdülhamid'in saltanat yıllarında daha durağan bir döneme girer. Uygulamaya konulan yayın öncesi ve sonrası sansürle, basın adeta bir cendere içinde sıkıştırılır. Bu nedenle, yayın hayatına atılan gazete ve dergi sayısında önemli miktarda azalma görülür.
II.Abdülhamid'in en fazla eleştirilen yönlerinden biri, belki de başlıcası, basına karşı takındığı sert tavırdır. Çoğu araştırmacıya göre sultan, kendi despot idaresini sağlamlaştırmak için baskıcı anlayışı tercih etmiştir. Ancak bu baskının gerçek anlamda boyutları ve etkisi konusunda söylenenler, halen subjektifliğini korumaktadır. Gerçekten de yapılanların bizzat II.Abdülhamid tarafından mı, yoksa işgüzar bürokratları tarafından mı gerçekleştirildiği bilinmemektedir. Bilindiği gibi Sultan çevresindeki insanlara da çok güvenmemektedir.
Sultan II.Abdülhamid
Bu dönem basını hakkında en ayrıntılı bilgi içeren çalışmalar Paul Fesch adında bir Fransız'ın anılarına dayanmasıdır. Bu bilgiler, daha sonraki yıllarda eleştirilmeden bütün basın tarihlerine aynen aktarılır. Bu nedenle, dönemin basın tarihi bir anı kaynaklı tarih olarak günümüze kadar gelir. İlerde yapılacak arşive ve dönemin süreli yayınlarına dayanan araştırmalarla bu bilgilerin doğruluğu belirlenmelidir.
Paul Fesch - http://www.abdulhamid.org/abdulhamidin-son-gunlerinde-istanbul-paul-fesch
Basın kanunuyla ilgili hususlar, kısmen de olsa başına uygulanan kısıtlamaların boyutlarını bize vermektedir. Örneğin, padişahın sağlığı, ülkedeki ticari gelişmeler, ürünlerin durumu konusunda spekülatif bilgiler vermek yasaklanmıştır. Valiler, devlet yöneticileri, yabancı ülke hükümdarları aleyhinde yazılar yanında, makalelerin fazla uzun tutulması ve tefrikalar yapılması yine yasaklanmıştır.
Ayrıca, kullanımı yasaklanan kelime ve kavramlar vardır. Bunlar arasında: Kanun-i Esasi, ihtilal, hürriyet, anarşi, zulm, hukuk-i millet, müsavat, uhuvvet, vatan, şebab, dinamo, dinamit, millet, beyne'l-milel, veliahd, cumhuriyet, meb-üsan, ayan, bomba, burun, yıldız, ıslahat gibi sözcükler, Mithat Paşa, Kemal Bey, Sultan Murad gibi isimlerden daha yüzlercesi sayılabilir.
Sultan Abdülhamid, yurt içinde gazeteleri birer ikişer yasaklarken, yurtdışında yayınlanan gazeteleri de kendine bağlamanın yollarını araştırır. Önce, kendi hesabına çalışan birkaç gazete elde eder. Örnek olarak Nicolaides Efendi'nin başlangıçta Paris'te, daha sonra Brüksel'de çıkardığı l'Orient gazetesi sırf Abdulhamid'in sermayesiyle yayınlanır. Ancak, Avrupa gazetelerinin bazı müdür ve yazarları nişanlar almakla beraber, Osmanlı ülkesinin içinde bulunduğu durumu eleştirmeyi sürdürürler. Bu da eleştiri yaparak para kazanmayı benimseyen gazetecilerin ortaya çıkmasına neden olur.
3. İkinci Meşrutiyet Dönemi (1908-1918)
24 Temmuz 1908 tarihinde ordu Osmanlı yönetimine karşı açık bir başkaldırı gerçekleştirir ve İkinci Meşrutiyet ilan edilir. Bu coşkulu ortam içinde, sansür memurları yayınları denetlemezler. Takip eden günlerde bütün yurtta basına karşı büyük bir yumuşama gözlenir. Bunun sonucu olarak, çok sayıda, ancak kısa ömürlü süreli yayınlar ortaya çıkar. Bunlarda meşrutiyet öncesi kıyasıya eleştirilirken, meşrutiyete ve onu gerçekleştirenlere övgüler dizilir.
Ne yazık ki bu hürriyet ortamı fazla devam etmez. Önce İstanbul'da yaşanan 31 Mart hadisesi ve daha sonra da birbiri ardınca ortaya çıkan savaşlar, basını olumsuz şekilde etkiler. Mürekkep, kağıt gibi temel baskı malzemelerinin fiyatı hızla yükselir. Yayıncılar baskı yapabilmek için gerekli malzemeleri bulamazlar. Bu yüzden gazeteler zaman zaman farklı ebatlarda, hatta farklı renklerde kağıtlarla yayınlanır. Küçük tirajlı çoğu gazete yayınını durdurur.
31 Mart Olayları: II.Meşrutiyet'in şeriattan uzaklaşıldığı vs. gibi söylemler ile İstanbul Taksim Kışlasında toplanan bir grup ile başlayan ve Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından daha önceden kurulan bir ordunun da katkısının bulunduğunu belirterek Mahmut Şevket Paşa'nın Hareket Ordusu tarafından bastırılan bir isyan teşviğidir. Bunun sonucunda Abdülhamid tahttan indirildi ve Selanik'e gönderildi. Yerine kardeşi Sultan Reşad geçirilmiştir. Padişahın yetkileri de kısıtlanmıştır.
Siyasi ağırlıklı olmalarına rağmen, gazetelerin hemen hepsinde, bu yıllardaki savaşlarla ilgili şiir ve öykülerin yayınlandığı görülür. Savaş bölgesinin haritaları ve temsili resimleri de bu dönem gazetelerinde yer alır. Ayrıca, savaşı anlatan kitapların ve albümlerin yayınlandığına dair ilanlar çıkar.
Savaşların getirdiği ekonomik çıkmazdan kurtulabilmek amacıyla devletin başlattığı iç borçlanma çabaları, Tanin, Tasvir-i Efkar, Vatan gibi gazeteler tarafından desteklenir. Anketler, röportajlar, makaleler, hatta şiirler yayınlayarak, okuyucular borçlanma konusunda devlete yardıma çağırırlar.
Ülkenin içine girdiği siyasal karmaşa ve kutuplaşma basına da yansır. İttihatçılar ulusçuluğa dayanan politik görüşlerini topluma yaymak için okul, matbaa ve gazete olmak üzere üç unsurdan yararlanırlar. Bu nedenle başta İstanbul olmak üzere, Anadolu'nun farklı yerleşim birimlerindeki Türk girişimcileri desteklerler.
Muhaliflerin de bu alanla ilgilenmesiyle İttihatçı-İtilafçı diye adlandırdığımız parti basını etkisini arttırır. Bu kutuplaşma, Osmanlıcı, İslamcı, Batıcı, Türkçü ve Sosyalist görüşe mensup insanların çıkardıkları yayınlarla genişler. Böylece meşrutiyet sonrasında ortaya çıkan fikri ve felsefi yayınların sayısı artar.
4.Milli Mücadele Dönemi (1919-1922)
Uzayıp giden savaş dönemi Türk insanını endişendirir. Osmanlı Devleti, Avrupa ve Balkanlardaki bütün topraklarını kaybeder ve düşman kuvvetleri İstanbul'a kadar yaklaşırlar. I.Dünya Savaşı'nın yenilgiyle sonuçlanması üzerine, Osmanlı başkenti ve Anadolu'nun büyük bir kısmı işgal edilir. İşgal kuvvetleri ilk iş olarak muhalif gördükleri basını susturmaya çalışırlar. Gazeteciler Malta'ya sürülür. Bunun yanı sıra işgalcilerin uyguladıkları sansür nedeniyle basın ses çıkaramaz hale gelir.
1919 yılında, yine eski bir Osmanlı generali olan Mustafa Kemal Paşa tarafından Erzurum Kongresi ile Milli Mücadele hareketi başlatılır. Esasta bu hareket, düşman kuvvetleri tarafından yapılan saldırıları durdurmak ve Anadolu'daki Türkleri topyekün bir mücadeleye davet etmek amacını taşımaktadır.
Bu çağrıya basın da büyük destek verir. Başta Erzurum olmak üzere Balıkesir, Sivas, Kastamonu, Konya gibi Anadolu'nun dört bir yanında çıkan süreli yayınlar Milli Mücadele'yi övücü ve destekleyici yayınlar yaparlar. Örneğin, Erzurum'da çıkarılan Albayrak(Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti) gazetesi logosunda "Vilayet-i Şarkiyye Ermenistan olamaz!" sözüyle ulusal bütünlüğü destekleyici yazılar içerir. Bunun gibi Bolu'da çıkarılan Dertli gazetesinde yayımlanan yazı ve şiirlerde Kurtuluş Savaşı'nın başarıları övülür.
Basın, Türk ulusu için vatanın kutsal olduğu ve düşmana asla verilemeyeceği konusunda halkı bilinçlendirir. Kamuoyu oluşturmadaki gücünü ve kitlesel mücadeledeki önemini kavrayan Milli Mücadele planlayıcıları para ve diğer bazı imkanlarla basına destek verirler. Örneğin, gazetelerin kolay malzeme ve haber temin etmeleri sağlanır, ajanslar kurulur, hatta gazeteciler bir süre askere alınmazlar.
Bu destek Anadolu içlerinde basının gelişimi için son derece faydalı olur. Gazeteciler halkı yalnızca düşmanla mücadele konusunda değil, aynı zamanda siyaset, ekonomi, eğitim gibi konularda da aydınlatıp, ülkenin geleceğini tartışırlar.
ÖZET OLARAK
1828 - 1922 yıllarını kapsayan doksan dört yıllık dönemde, Türk basını bu evrelerden geçerek gelişimini sürdürür. Bu dönemde, ülkenin dört bir yanındaki yerleşim birimlerinde, basın hayatının yoğunlaştığı görülür. Doğal olarak İstanbul hem devletin, hem kültürel hayatın başkenti olarak basının geliştiği en önemli merkezdir.
Yukarıda özetlediğimiz gibi Osmanlı döneminde yerel basın devlet desteği ile başlatılır. Ancak zaman içinde, özellikle de 1908 İkinci Meşrutiyet hareketinden sonra özel girişimcilerin katkılarıyla daha hızlı gelişir. Siyasi oluşumların desteği ile Osmanlı coğrafyasının farklı bölgelerinde siyasi içerikli gazeteler çıkarılmaya başlanır. Buna rağmen yerel basının gelişmesini engelleyen çok sayıda faktör vardır.
Bunlardan en önemlilerini şu beş başlık altında toplamak mümkündür:
1- Okur - yazar kitlenin az sayıda olması.
2. Gazeteciliğin ve matbaacılığın ayrı bir uzmanlık işi olması.
3-Özel girişimcilerin azlığı ve bu alana ilgi göstermemesi.
4. Basın - yayın organlarına karşı duyulan resmi güvensizlik.
5. Kamuoyu fikrinin yeterince olgunlaşmaması.
Devam edeceğiz..
KAYNAKÇA: İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Profesör.Dr. Suat Gezgin'in slayt ve notlarını yazarak paylaşıyorum bazı düzeltmeleri, ara notları ve fotoğrafları ekliyorum.