Bu Blogda Ara

8 Ocak 2018 Pazartesi

Tarih: Osmanlı ve Selçukludan önce Türklerin kökenleri ve tarihi



Türklerin ana yurdu Orta Asya'nın yüksek kesimleridir ve dağlarıdır. Kavimler göçü ile bir çok kabile batıya doğru hareket etmiştir. Bir kısım grup Avrupa diğer bir kısmı ise Orta Doğu, Anadolu ve güneye doğru hareket etmiştir. Bu göçlerde etken olan kısımlar kaynak yetersizliği, savaşlar ve bu savaşları oluşturan Çinliler, Moğollar ve bu topluluklar ile anlaşma yapıp aynı kökenden gelse de onlara saldırılarda bulunan bazı Türk boylarını söyleyebiliriz.



4. ve 6. yy da göç haritası, aklımızda canlanması açısından son derece önemli

İsabetle ifade edildiği üzere, İslam'a geçişleri, Araplarda ve İranlılar'da olduğu gibi Türklerde de eski tarihin tamamını Kuran tarafından onaylanmayan her şeyin sadece yanlış olmakla kalmayıp Allah'ın kanunuyla zorunlu kılınan inanca da aykırı olduğu ilkesinden ötürü yok saymıştır.

Bu kaynaklara göre Türkler, anayurtları Çin, Altay dağları ve Baykal gölü arasındaki toprakları kapsayan bölge olarak tanımlanması gereken ve sıkça karıştırıldıkları ve aynı kavimler arasında sayılan Tatarlardan ve Moğollardan kesin olarak ayrı tutulması gereken bağımsız bir kavim.


Göktürk, Hun ve Moğolların haritalarını üzerinde barındıran bir anıt. Moğollar kendilerini bir halk olarak saydıklarını söyler ve üç milleti tek bir halk çatısı altında birleştirir.

İlk kaynaklarda Türkler bu ad ile anılmıyorlardı. Çinlilerin kullandıkları en eski toplu isimleri, çeşitli zamanlarda farklı biçimlerde rastladığımız, temelde ise hep aynı kalan ama Batılı yazarların Hunları Türklerle karıştırmalarına neden olan ''Hiung-Nu'' adıydı.

Hunlar ahlaki ve manevi olarak sert, savaşçı,cesaretli ve şahsi yiğitlikle birleşik göçebe bir halktı. Hunlar, Çin İmparatorluğunu kuzey bölgesinden sürekli olarak rahatsız ediyorlar ve Çin imparatorluğunun kendilerine karşı başarılarına rağmen bir kez daha gücünü topluyorlardı. Birinci yüzyılın ortalarında onları , veba, savaşlar ve talihsizlikler zinciri onları ikiye ayırdı. Kuzey ve Güney hakanlığı.

Kuzey Hunlar bulundukları topraklardan ayrıldı ve bir çok kavmin yer değiştirmesine sebep oldu. Güney Hunlar Çinlilere bağlı olarak Kuzey hunları ile mücadeleye girişti. Yavaş yavaş Çin'in etkisiyle dağılmaya başladılar. Kuzey hunların ise girdiği göç, Orta Asya'daki kavimler göçünün en büyük adımlarından birini temsil eder.Yukarı Amur ve kolları Selenge, Altay dağları arasında terkettikleri topraklar o dönemlerinde kısa bir süre sonra güçlenen ve sayıca çoğalan ve Güney hunların düşmanları haline gelen Tunguz, Moğol kökenli kavimler tarafından işgal edilmiştir.

Tunguzlar

Güney hun hakanlığı'da varlığını sürdüremiyordu. Son hükümdarı Huçutsiuen (195-216) Çinliler tarafından esir alınmış ve halkın tamamı, Çin imparatorunu tanıyan yerel reisler yönetiminde kurulan boylara ayrıldılar.

Bazı destan ve hikayelere bakıp tarih bilgisi edinebiliyoruz. Hun adının tamamen Çin yıllıklarından kalktığı dönemlerde bu seferde aynı döneme rastlayan Altay dağlarının eteklerine yerleşen 500 ailelik bir topluluk ortaya çıktığını görüyoruz. Çin yıllıklarına göre Göktürkler (Thu-Kiu) Karluklar ise (Hoei-He) diye geçer.


Karluk bayrağı

Göktürklerin en eski tarihini tanınmaz hale getiren ya da tafsil eden efsanelerden uzaklaşarak öncelikle tarihi açıdan, komşu Avar (Juan Juan) ezici hakimiyeti altında kaldıktan sonra altıncı yüzyılın ortalarına doğru siyasi açıdan önem kazandıklarına dair kanıtlanmış gerçekleri inceleyelim.

Zira bu dönem başlarında 552 yılında Çinlilerin yardımıyla Avarların hakimiyetinden kurtulan ve yeni bir devletin kurucusu olarak bağımsızlığını ilan eden Bumin (Thu-men) kagan adında bir başbuğ bulunuyordu.

Bumin Kağan

İrtiş Nehri kaynaklarının kıyısında kurulan bir çadırda yaşardı ve saltanının bir işareti olarak çadırının önünde daima altın dokumalı kurt kafasıyla süslenmiş bir bayrak dalgalanırdı. İkinci yılında Kara Han başa geçti, kendisinin oğludur. Avarlara karşı başarıyla savaştı o da sadece kısa bir süre hüküm sürebildi ve ölümünden önce kendi oğlunu gözardı ederek kardeşi Mukan Han'ın tahta geçmesini emretti.  Yaklaşık 20 yıllık bir hükümdarlıktan sonra Mukan Han, Türk devletini gücünün ve büyüklüğünün doruğuna çıkartmıştır. Daha ilk yıllarda Avarlardan kalanlar teslim oldular ve Mukan Han'ın bu sefer de silahlarını aynı başarıyla daha batı'da yaşayan göçebe boylarına yöneltmiştir. Ceyhun ve Seyhun nehirleriyle Hazar Denizi'ne kadar uzanan, kuzeyde Sibirya, güneyde Tibet,Çin ile sınır olan ve doğuda Büyük Okyanus'a kadar uzanan bütün topraklar Göktürklerin devasa hakanlığına dahildi.

Göktürklerin büyük hakanlığının haritası

Göktürklerin artan gücünden dolayı Avrupa'ya doğru sürülen Avarlar, Türklerin hala büyük düşmanıydılar. Göktürkler birkaç yıl sonra Volga Nehriyle, Azak denizi arasındaki bölgeyi ele geçirdikten sonra, 568 yılında o dönemin Bizans(Doğu Roma) İmparatoru II.Jüstinos'dan Avarlara imparatorluk sınırları içerisinde yerleşebilecekleri toprakların tahsis edilmemesini talep etmek üzere, Konstantiniyye'ye ikinci bir elçi topluluğu geldi. Aynı dönemde Doğu Roma imparatoru ve Büyük Han arasında bir savunma ve saldırı anlaşması yapıldı.  Asya'daki en büyük düşmanları olan Sasani Hükümdarı ve Çin imparatoru arasında kurulan ittifaka karşı kullanmak niyetindeydi.

Büyük Han'ın kuzeyden zaten büyük bir tehdit altında olan Roma İmparatorluğu için kolayca tehlike oluşturabilecek silahlı birlikleri o dönemlerde genelde İran'a; zengin ve sık sık yenilenen hediyeler sayesinde güvensiz de olsa bir barış sağlayan Çin'e karşı savaşıyorlardı. Bunun dışında Göktürk Hakanlığı kısa bir süre sonra Orta Asya'nın en büyük devletlerinin akıbetine uğradı. Kendi büyüklüğünün yükü altında ezildi ve küçük parçalar halinde dağılmaya başladı. Mukan Han'ın halefi döneminde Türk hakanlığının iki parçaya ayrılması gerekiyordu ve her iki parçanın başına, İrtiş Nehri kıyısındaki Büyük Han'ı hükümdarları kabul eden birer han geçti. 581 yılı dolaylarında Göktürklerin geniş topraklara sahip devletinde, başlarında eski hanedanın mensupları olan hanlar bulunan ve kendilerini büyük han'ın vasalları olarak gören, ancak aynı zamanda Göktürk Devleti'nin gücünü içte anlaşmazlıklar sayesinde kırmak isteyen Çinlilerin de tahriklerine kulak asan, dört ayrı hanlık görülmektedir. Kısa bir süre sonra Çinliler arzularına kavuştular. Göktürklerin Batı Hakanlığı daha 586 yılında, tamamen Çin İmparatorluğu'na bağımlı hale gelen Doğu Hakanlığından ayrıldı. Doğu Hakanlığı yine de Çin İmparatorluğu'yla ve yıkıntılarından yeni devletler kurmaya başlayan diğer Türk boylarıyla sürekli savaş halinde yaklaşık 150 yıl dayandı. Göktürklerin Doğu Hakanlığı'nın Çinliler tarafından Hoei-He'ler (Karluklar)  olarak adlandırılan başka bir Türk boyunun sürekli büyüyen gücü karşısında nihai olarak battığı tarih, 744 yılı olarak belirlenmektedir. Göktürklerin çok daha uzak olmasına rağmen, yine de Çin İmparatorunun etkisinden tamamen kurtulamayan, özellikle de İran'la yaptığı sürekli savaşlarda gücünü tüketen Batı Hakanlığı'da bu arada benzer akıbetlere uğrayarak sonuna yaklaşıyordu.

Göktürk Bayrağı

Karlukların Göktürk Devleti'nin yıkıntıları üzerinde yükselmesiyle Orta Asya Türk devletlerinin bizi Osmanlı İmparatorluğu'nun tarihine çok daha yaklaştıran üçüncü dönemine giriyoruz. Zira öyle görünüyor ki, bu Karluklar daha sonra münferit boylar olarak Oğuzların, Selçukluların ve Osmanlıların filizleneceği kavimdir. Tıpkı Göktürklerin adı gibi, Karlukların adı da küçük bir Türk boyunun kendisiyle kan bağı bulunan ya da hakimiyeti altına aldığı boylara topluca verilen bir addır. Sürekli temaslardan dolayı tanıdıkları ilk Müslüman kavim oldukları için, Çinliler bu adı İslam'ı kabul eden bütün Türkler için kullanmışlardır. Konumuz Osmanlı olduğu için çok fazla derine inmeden devam ediyoruz arkadaşlar.

Karluklar, tıpkı Göktürkler gibi, Hunların Göktürk Devleti'nin çökmesinden sonra Selenga Nehri kıyılarına yerleşen bir koluydu.

Selenga Nehri

Önceleri zayıf ve önemsiz olmalarına rağmen, zamanla aynı soydan gelen on dört boyla birleşerek, Gobi Çölü'nün kuzeyinden Selenga Nehri boyunca, Baykal Gölü ve Yenisey kıyılarına kadar uzanan topraklarının tamamını işgal etti. Göktürk devleti'nin batmaya yüz tuttuğu topraklara doğru genişliyorlardı. Yedinci yüzyılın ilk yarısından itibaren Karluk hanları Çin'deki büyük Thang hanedanının vasalları olmuşlardı ve bu hanedan çökmeye başladığında, Çin'in kuzey bölümünün bir kısmını ele geçirerek, Göktürklerin Doğu Hakanlığı üzerinde kendi devletlerini kurdular.

 
Sol fotoğraf Baykal gölü, Dünya'nın en derin gölüdür, sağ taraftaki fotoğraf ise Gobi Çölü


Karlukların sekizinci yüzyılda ilhak ettikleri boylar arasında yine Hunların bir kolu olan ve o dönemde Kamil ve Turfan dolaylarında yerleşik Uygurlar da vardı. Uygur adıyla Karluk adı(Hoei-Hu ve Dui-ke) arasında kimi benzerlikler ve bu iki boyun dil ve köken açısından akrabalıkları, tarihte bu iki boyun karıştırılmasına ve birçok karışıklıklara neden olmuştur. Aralarında ayrım yapabilmek için göz önünde bulundurulması gerek husus, Uygur adının çok erken dönemlerinde bir geniş, bir de dar anlama sahip olduğudur. Çinliler Uygurlardan ilk kez Milat'tan yaklaşık 100 yıl önce bahsetmektedirler. O dönemlerde Hunların hükümdarlığını kabul eden çeşitli hakanların yönetiminde iki küçük boya ayrılmaktadırlar. 


Yedinci yüzyılda toprakları, Göktürklerin gücünün azalmasıyla tekrar, dördüncü yüzyıldan itibaren bu boya Kao-Çang adını veren Çinlilerin eline gemişti. Başkentlerine Sinçeou, yani Batı Şehri adını vermişlerdi. Kendi hanları tarafından yönetilmelerine rağmen, daha önce de bahsettiğimiz gibi, sekizinci yüzyılın ortalarına doğru Karlukların hakimiyetine girene kadar tamamen Çin'e bağlı bir halde yaşadılar.

Karluk Devleti'nin dağılmasından sonra ise hanları bir süreliğine daha bağımsız bir politika yürüttüyseler de tekrar güçlü Khi-tan hanedanının vasalları haline gelerek, sonunda 13. yy başlarında (1209) Cengiz Han yönetiminde her şeyi yok eden Moğol İstilası sırasında yenildiler.
Uygurların dili, Moğolların hakimiyetine girmesinden sonra, Cengiz Han'ın bu topraklarda hüküm süren oğlu Çağatay Han'dan dolayı ''Çağatay'' dili olarak adlandırıldı. Bu dil, zamanda Osmanlıca'ya dönüşecek Selçuklu dilinin eski kolu olarak görülmelidir. Uygurca en basit haliyle gelişmiş eski Türkçe'dir. Halk dili olarak bugün, Uygurların halefleri olarak Özbek adını ancak daha sonraları, hanlarından biri olan Özbek Han'dan dolayı alan Özbekler arasında kullanılmaktadır.

Gelecek yazımızda Karluk Batı Hakanlığı/ Oğuzlar/ Selçuklular'dan bahsedeceğiz. Keyifli araştırmalar.

Kaynakça: Wilhem Zinkheisen - Büyük Osmanlı Tarihi ve kendi notlarımdan oluşmaktadır.




























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KİTAP: Zbigniew Brzezinski - Stratejik Vizyon

Stratejik Vizyon PDF