İSTANBUL BİR DÜNYA BAŞKENTİ
İstanbul'un Fethi, dünya tarihinde bir dönüm noktasıdır. Yüzyıllar boyunca kendisini fethetmek isteyen topluluklara direnen surlar top karşısında yenik düşmüştür. Osmanlı'nın gencecik sultanının gerçekleştirdiği silah teknolojisi karşısında perişan olmuştur. 1453'ten sonra İstanbul, yeniden bir; "Dünya Başkenti" durumuna gelmiş; yeniden Balkanlar ve Küçük Asya'daki geniş bir art ülkeyle (Hinterlantla) bütünleşmiştir. İstanbul ile benzerliği olan şehirlerden biri olarak İskenderiye'yi gösterebiliriz.
İstanbul, Avrupa'nın ilk üniversite şehridir. Theodosyus, hukuk ve ilahiyat fakülteleriyle üniversite kurumunun dünyadaki ilk temelini atmıştır. Fethin ardından İstanbul'da ilk üniversite kurulurken Fatih Camii seçilmiş ve bu üniversiteye Sahn'ı Seman (sekiz auditorium) adı verilmiştir. Kapalıçarşı başta olmak üzere Perşembe Pazarı'ndaki han, diğer çarşılar bunun örneğidir. Medrese, imarethane, cami, han ve hamam gibi kurumlar paşalara tevdi edilmiş; bunlar, şehrin belirli bir bölgesinde bu gibi tesisler kurunca paşanın adıyla anılmıştır. İstanbul, semtlerinin adı itibariyle bir paşalar şehridir. Medreseler, camiler, imarethaneler, çarşılar, bedestenler, kervansaraylar, hanlar, hamamlar... Fatih'in 1453'te şehre girdiği vakit Bizans kayserlerinin sarayında gördüğü manzara karşısında kime ait olduğu anonim olan bir beyit söylediği rivayet edilir:
1.Theodosyus
"Bum nevbet mizened der tarem-i Afrasyab
Perdedar-i mikoned der kasr-ı kayzer ankebud"
Afrasyab'ın balkonunda baykuş nevbet çalıyor, yani bando görevini yerine getiriyor. Kayserin kasrında örümcek perdedarlık yapıyor
Bir dünya başkenti için bu, hazin bir durumdur. Fatih, bu haldeki sarayda oturmak istememiştir. Bu dönemde göçlerle ve sürgün denilen mecburi iskanla nüfus artışını sağlama ve çöken, boşalan bir kentin restorasyonu amaçlanmaktadır. Topkapı sarayı hiç bir zaman Bizans sarayının bu haline düşmemiştir.
İstanbul'un iskan düzeni
1400'lü yılların Konstantinopolis'inin hususen konut bölgeleri büyük miktarda boşalmıştır. 1403'te Timur'a elçi olarak giderken Konstantinopolis'ten geçen Kastilyalı Clavijo, şehrin mühim kısmının bomboş arsalarla, tarım yapılan bahçe ve bostanlarla dolu olduğunu söylemektedir. İstanbul'un bilinen en eski haritasını çizen Floransalı Cristoforo Buondelmonte, 1419'da yaptığı ziyarette şehrin harap ve bölük pörçük halinden bahsetmektedir.
1892 yılında Sirkeci'den Kız kulesinin görünüşü
OSMANLILARDA SARAY KAVRAMI
Osmanlı merkezi hükümetinin ve devletinin başında padişah ve saray yer alır. Devlet reisinin kaldığı yer ve görev yeri olarak saray, idare merkezidir. Bir bakıma devlet reisinin ikamet yeri ve ofisi olan sarayın 19.yüzyılı, 16. ve 17. yüzyıllardakinden daha az bilinir. Hele Osmanlı Sarayı üzerindeki tetkikleri, muasırı Rusya ile karşılaştırmak mümkün olmadığı gibi; geçmiş yüzyıllardaki Bizans Sarayı'na dair monografi ve bilgilerle karşılaştırmak da mümkün değildir.
Fatih, İstanbul'un Fethi ile Doğu Roma İmparatorluğu'na son verir. "Bizans" ismi Doğu Romalı halk tarafından hiç bir zaman kullanılmamıştır. Bizans 16.yüzyılda Alman alimlerden Hieronimus Wolff'ün kullandığı bir isimdir.
Fatih Sultan Mehmed, fetihten sonra, bugünkü Beyazıt'ta İstanbul Üniversitesi'nin bulunduğu yerde saray yaptırır. Bu sarayın sınırlarının bir hayli geniş olduğu ve Süleymaniye Camii'nin yerinin de bu sahada bulunduğu bilinir. Bu ilk yapılan saray "Eski Saray", Topkapı da "Yeni Saray (Saray-ı Cedid)" olarak anılmıştır.
Daha sonra Sultan Mahmud tarafından Bizans surlarının yakınına ahşap sahil sarayı yaptırılmış ve bu sahil sarayına önündeki toplara nispeten "Topkapusu Sahil Sarayı" denilmiştir. Mütevazi ve görkemli yapısıyla, güzel bahçeleri ve kendine has konumuyla, içindeki hazinelerin ve arşivlerin zenginliğiyle eski imparatorluğumuzun evi ve en büyük sarayıdır.
Saray'da Doğu Roma izleri
Sarayın bulunduğu bölge eski Bizans'ın da yönetim merkezi olup Topkapı, eski Bizans Sarayı'nın üzerine yapılmıştır. Bugün Topkapı'da Babü's saade'ye giden yol üzerinde Roma sarayı'ndan kalan su sarnıcı hala mevcuttur ve koruma altındadır.
Lale Bahçesi'nde bulunan Vaftiz Havuzu da sarayın Bizans'tan kalan eserlerindendir. Bütün bunlar Osmanlılarda herhangi bir tarihi miras takıntısı olmadığının güzel misalleridir ki bu durum günümüz toplumunda görülen bazı aşırılıklara karşı mühim mesajlar içermektedir. Kendinden evvelki mirasa karşı duyulan bu saygı, büyük bir medeniyet ve insanlık mirasını sahiplenmenin de bir delilidir.
Bu saray, yeryüzünün en kendine has hükümdar evidir. Bu haliyle Topkapı'nın diğer saraylarla mukayesi kabul edilemez. (İlber ortaylı'nın görüşü) Denizden bakıldığında hem ihtişamı hem de tevazuu bir araya getiren güzel bir saray görüyoruz.
Topkapı ve Ayasofya
Yüzyıllarca benzeri yapılamayan Ayasofya, kendin en önemli camiidir, fethin sembolüdür. Fatih, istese adını "Fethiye Camii" yapabilirdi; ancak insanlık tarihine duyulan saygı gereği ne camiin adı ne de ana yapısı değişmiştir. Hükümdarların çoğu, cuma namazlarını ve teravihleri bu camide kılıyordu. Protokolde çok önemli bir camii olmasının yanı sıra tam karşısına Sultanahmet Camii gibi bir zarafet abidesinin bulunduğunu da unutmamak gerekir.
Sarayın inşası
Saray, bir seferde yapılıp bitirilmemiştir. Zaman zaman ilavelerle büyütülmüştür. Kanuni Sultan Süleyman devrinde devletin genişlemesiyle birlikte saray hizmetlilerinin sayısının artması yeni ekler yapılmasını gerekli kılmıştır.
Sultan III.Murad ve Sultan IV.Mehmed dönemlerinde de Fatih'in yaptığı binalara ekleme yapılmıştır. Saraya yapılan son ilave Sultan Abdülmecid'in devrinde yapılan Mecidiye Köşkü'dür. Topkapı'ya yapılan bütün binalar günümüze ulaşamamıştır. Bir kısmı zamanla yıkıldığı gibi yanmıştır da.
İhtişam ve Tevazu
Müslüman bir hükümdar ve halife olarak padişah, bütün dünya Müslümanlarının lideridir ve bunun gösterilmesi gerekir. Bu bakımdan saray, aynı zamanda Müslüman halifesinin makamıdır.
Saray, sadece Müslümanlar için değil Hristiyanlar için de mühim eserlere ev sahipliği yapar. Nitekim Doğu Roma'dan devralınan Vaftizci Yahya'nın kemikleri de bu cümledendir. Her gün on binden fazla ziyaretçiyi ağırlayan Topkapı sarayının bu özelliği sevindirici olmakla beraber, ilerleyen zamanlarda bu sarayın müdürlüğünü üstlenmiş İlber Ortaylı hocamıza göre sınırlamalara tabi tutulmalıdır.
KAYNAKÇA: TOPKAPI SARAYI'NDA HAYAT - İLBER ORTAYLI
ENG WİKİPEDİA
G.V
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder